27 Ekim 2014 Pazartesi

Sıradan Bir Hikaye

Özledim. Yine sabah yine uyanma ve yine aynı duygu, özledim. Öyle çok özledim ki. Neyse, nasılsa özleme devam. Uzunca bir süre. Kaldı ki bu duyguyla bir dakika bile yeterince uzun. Sabah sabah açlık ve idrar tarafından yeterince sıkıştırılmam yetmezmiş gibi bi de bu var artık. Huzurlu ve mutlu uyanırdım eskiden. Kalkar şarkılar söylerdim. Aslında hala öyleyim. Ortalamanın baya üzerinde bir mutluluğum var. İçsel bişey sanırım. Hala kalkınca, elbette uyandıktan 10-15 dakika sonra, şarkı söyleyebiliyorum. Keyifle gülümseyerek güne devam edebiliyorum. Ama eskiden olmayan bişeyler var hayatımda. Ya bu duygularla yaşamayı öğrenicem ya da bu duyguların geçmesi için çalışıcam, yıpranıcam ve yıpratıcam.
Önce elbette tuvalet, ve dayanılmaz rahatlama. Bu aralar her işediğimde sanki göbeğim küçülüyormuş gibi düşünüyorum, feci eğlenceli. Sanki böyle idrar kesem baya doluymuş da karnım daha doğrusu göbeğim o sebepten şişmiş gibi düşünüyorum ve işedikçe hafifçe karnımı içe çekiyorum. Eğlenceli gerçekten. Mutluluğumu buna borçluyum. Böyle şeylerden keyif alabiliyorum. Neyse, tuvalet faslından sonra yine banyo, eller, yüz yıkanıyor. Sonra neden olduğunu kabullenmek istemediğim lanet traş zorunluluğu. Traşdan sonra tekrar yüz yıka elleri yıka sonra salak takım elbiseleri giy. Yine geldi bak. Hani bazı insanların karşısında limon dediğinde yüzleri buruşur ya işte aynı öyle bir durum. Dönem dönem sanki biri karşıma geçip özlem diyor. Onların yüzü benim yüreğim buruşuyor.
Canım işe gitmek istemedi bugün. Amirimi arayıp izin aldım. İyi adamdır, halden anlar. Canım istemiyor dedim, idare ederiz dedi. Atladım arabaya dağlara taşlara vurdum kendimi. Kentsel dönüşüm nedeniyle bir sürü yıkılmış evin olduğu ama hala dönüşememiş kente doğru yol aldım. Arabadan indim ve gezmeye başladım evlerin arasında. Daha doğrusu yıkıntıların arasında. İstemsiz bir gülümseme sirayet etti suratıma, kaldırmaya çalıştım gülümsemeyi silmek istedim çehremden lakin gitmiyordu bir türlü. Düşünmeye başladım nereden çıktı bu gülümseme, neticede aslında yıkık evler insana hüzün verirdi. Ama bana gülümseme vermişti. Yerlere saçılmış ev parçalarına, duvar döküntülerine basmamaya özen göstererek yürümeye devam ettim. Onlara basarsam anılara basarmışım gibi hissettim bir an. Sıkıldım, yoruldum. Yıkık bir duvar üzerine oturdum. Daha doğrusu yattım. Ayaklarımı duvardan aşağıya sarkıttım, duvar hafif eğimliydi arkaya doğru. Keyifli bir an daha dedim. Titreyen ayak sendromuna sahip bi adam olduğumdan olsa gerek ayaklarım hemen sallanmaya başladı. Bazen benden bağımsız hareket ettiklerini düşünüyorum.
Güneş ışığının gözümde yarattığı parlaklığın da etkisiyle gökyüzü daha bir parlak ve görüşüm daha bir bulanık hale geldi. Kafam dağınık, görüntü bulanık, sonunda görmekle hissetmek arasındaki olmaz denen uyum gerçekleşmişti, artık hepsi bulanıktı. Yavaş yavaş gökyüzü yüzüme yaklaşmaya başladı. Oldukça yavaş geliyor, görüntü bulanıklaşıyor. Ya ben uçmaya başladım ya da gökyüzü artık gökte olmaktan sıkıldı.  Sıcağın ve garip görüntülerin beni yorması sebebiyle uykuya dalmışım. Uyandığımda gökyüzü yerine dönmeye karar vermişti. Sanırım benimle iç içe olmaktansa yerinde kalmayı tercih etmişti. Haksız sayılmazdı aslında. Hayat ve onun kontrolündekiler hiç benimle olmak istemediler zaten.  Ah hayat... Hiç anlaşamadık seninle. Hep inatlaştık ama elbette inatlaşmakta haklı olan sendin. Ben basit bir adam nasıl seninle başa çıkacaktım değil mi. Ama ben bildiğin adamlardan değilim hayat. Kabul edemiyorum verdiklerinle mutlu olmayı. Mücadele ederek mutlu olmayı daha çok seviyorum. Çünkü senin verdiklerinle benim istediklerim farklı. Elbet bir gün sen de vazgeçeceksin ve benim istediklerimi hak ettiğimi göreceksin. Neyse seninle hesaplaşmamızı sonraya bırakabiliriz.
Bacaklarım uyuşmuş  sürekli duvardan aşağıya sallandığı için. Ayağa kalkmam biraz sıkıntılı oldu bu sebepten ötürü. Yürümeye başladım tekrar, gezinmeye yıkıntılar arasında. Ancak garip bir elektrik vardı havada. Sisli ortamların hissettirdiğini hissettiren sissiz bir ortam. Adapte olmaya çalıştım. Boşlukta yürüyormuşum gibi geldi sonra güldüm, boşlukta yürümek nasıl bişey acaba.




Duvar

Üzerime yığılmış duvarların arasından çıkmak istiyorum aslında, bakmayın yattığım yerde rahatmışım gibi gülümsediğime. Bu gülümseme tamamen kendi salaklığıma. Adım gibi yıkılacağını bildiğim duvarların içerisine büyük bir istek ve sevinçle girdim. Sonra neden yıkıldı diye ağlayacak kadar salak değilim, henüz… Uykusuz kaldığım bir gece daha yazıldı takvime… Zaten günlerin yazıldığı takvime, geceler neden tekrar yazılıyor anlamıyorum aslında. 200 km hızla duvara doğru yol alırsanız ve güvenlik testleri için kullanılan manken değilseniz çarpışmadan sonra canınız yanıyor. Haliyle benim de canım yandı zira ben de güvenlik testleri için kullanılan manken değilim. Zaman zaman o mankenler kadar hissiz hissedebiliyorum kendimi ki söylerken baya enteresan oluyor. Hissizliği hissettiğinizde hissizliğininiz bozulmuş oluyor mu?
Etrafına inşa ettiği duvarda bir açık bulup içeri sızmıştım. Önceleri yeni organ nakli yapılmış beden gibi benimle mutluydu, sonra bağışıklık sistemi bana direnç göstermeye başladı, duvarın içinde yabancı bir cismin varlığını farketmişlerdi. Bana karşı önlemler almaya başlamakla sistemi komple kapatmak arasında bir gidiş geliş yaşıyordu bünye. Bir süre beni dışarı atmaya çalıştı ve fakat girdiğim açıklıktan çıkamayacak kadar büyümüştüm artık. Beni atmak için duvarı yıkmayı da göze alamıyordu. Sistemi kapatmayı tercih etti. Bana sistemi kapattım dedi, o an duvarların çatırdadığını duydum. Önce sevindim duvarlar yıkılıyor sonunda diye ama ilk sesten sonra büyük bir parçası sırtıma düşünce duvarların benim üzerime yıkıldığını anladım.
Üzerime yığılmış beton parçalarının arasından asıl korkunç gerçekle yüzleştim, yıkılan duvarların yerine daha yükseği ve hiç gediği olmayanları yükseliyordu…   


7 Ekim 2014 Salı

Hali Pür Melal...

Ruhun bedene ağır gelmeye başladığı anlar vardır hayatta...ayrılsın ve sonra beden dinlenince tekrar dönsün istersin ait olduğu yere, daha doğrusu emanet olarak sığındığı eve... ruhum kötü kiracı bu aralar ve kirada oturduğu evi çok yıpratıyor...evin duvarları yıkılabilir her an...inşallah ev sahibi kızmıyordur kiracıya...çık artık evimden derse aslında kiracı mutlu olabilir...evin suçu yok şüphesiz ama kiracı rahatsız...onun sıkıntısı evi hırpalıyor sadece. Al-i gönüllü bir dostum derki "bana bu gönlü neden verdin, görmez misin başa çıkamıyorum"... özetliyor aslında ruhumun sıkıntısını... ev sahibi seni seviyorum hem de çok, saygı duyuyorum, iman ediyorum ve korkuyorum belki de. ruhuma güç evime huzur ver...