İdrar sıkıştırması neticesinde
uyanılan bir başka sabah. Uzun süredir yaşadığım en farklı sabah. Neyi farklı
dediğinizi duyar gibiyim, uyandığım rüya farklı. İnsan deli gibi hüzünlü bir
rüya gördükten sonra, rüyada ağlamamak için kendini zor tuttuktan sonra
uyandığında şükrediyorsa gördüğü kişiyi görmeyi çok özlemiş demektir, ve bu
özlem hissedilen acıdan daha büyüktür.
Rüyanızda hiç ağladınız mı
bilmiyorum ya da içinizin yandığını hissettiniz mi? Çok farklı bir tecrübeymiş,
yüksek bir yerden düşmek gibi. Genelde rüyalarımda rüyada olduğumu fark ederim
ve rüyalarıma senaryo yazarı olmaya çalışırım. Ama şundan eminim ki son rüyama
senaryo yazarı olabilmek için tüm diğer rüyalarımdan vazgeçebilirdim. Gördüğüm ve
göreceğim tüm rüyaların kontrolünden.
Bir insanla sohbet etmeyi bu
kadar özlemek fıtrata uygun mu acaba? Üstelik sohbet konusu sizin için
ölümcülken. Her kelime size saplanan bir
hançer gibiyken ve her cevabınız sözlerinizle beraber büyükçe bir parçanızı
sizden koparırken.
Konuşmayı dinlemeyi çok seven bir
insanım ama anlatılan bu kadar canımı acıtmamalıydı, ki zaten anlatılmasa bile
canım yanıyordu. İnsan olduğunu adı gibi bildiği halde istemediğini duymaya
tahammül edebilen bir varlık değil maalesef. Neden acaba bu duruşumuz, derdimiz
ne, bir hata yaptığımızı, hata yaptığımı çok iyi bilmemize rağmen başkasından
duymak neden zor geliyor, ya da mesela çok sevdiğimiz birinin kaybını
kabullenmek. Sanırım bunların hepsinin sebebi umut. Duymazsak, ikrar edilmezse,
yok sayarsak belki olmamış gibi olabilir diye düşünüyoruz. O halde umut insanı
yaşatan değil öldüren şey mi oluyor, yeni yollara yüzlere bakmanı engelleyen
duygu. Hep kandırıldık mı umut iyidir diye. Hayır elbette umut iyidir ama
olabileceklere karşı umutlu olmak iyidir, aksi çıkmaz sokakların sonundaki
biteviye tel örgülere tırmanıp tırmanıp düşmenize sebep olan bir duygudur.