7 Ocak 2014 Salı

Çok Şükür Ahiret Var...

Telefonu olmadığı için sevinecekti eğer dışarıdan gelen ağıtla öğrenmeseydi babasının öldüğünü. Belki filmlerde gördüğü gibi olurdu eğer o ağıtta olmasaydı, kapıya bir araba yaklaşır, üniformalı biri iner araçtan ve üzgünüz derdi. Öyle deseydi de en az şimdiki kadar üzülecekti oysa. Kaçak mal getiriyordu babası üç kuruş için. Babasının yeni aldığı ayakkabıya takıldı gözü, sanki o ayakkabı yüzünden ölmüştü babası. Sonradan öğrendi ki aslında sadece babasını değil amcasını, kuzenini ve başka birçok abi-amca dediği insanı yitirmişti bir gecede. Örnek aldığı, sevdiği, hayatına yön veren bütün erkekler gitmişlerdi. Ya hızlı büyümeliyim ya da onların yanına gitmeliyim diye geçti aklından ama sonra hemen ikinci fikri çıkardı aklından, ölenler arasında yer alan kuzeni intiharın büyük günah olduğunu söylemişti. Babası da başkasının hakkına girmenin günah olduğunu.  
Köyde tüm kadınlar ağıt yakıyorlardı köy meydanında ki zaten pek erkek kalmamıştı, çok yaşlılar ve çok genç olanlar dışında. Dedeler de ağlıyordu, ne olduğunu anlayamayacak kadar küçük olan çocuklarda. Sanırım sadece o ağlamıyordu, yumruğunu sıkmış yere bakıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü, babasının kokusunu duydu, ona onu sevdiğini söylüyordu amcası.

Ufka baktı aklından geçen tek bir cümle vardı “baba o ayakkabıyı istemiyorum artık, sen gel, sadece sen gel…”