10 Aralık 2012 Pazartesi

Yaşlı Bir Kadın

Kimbilir kaçıncı kez gördüğü kar yağışını her seferinde izlediği yüz ifadesi ile izledi, büyük bir gülümseme ve dudaklarında şükürle... Kaç yıldır yaşadığını sayma ihtiyacı hissetmemişti hiç, soranlara yeterince yaşlıyım derdi, genç olduğu zamanlarda ise yeterince yaşadım... Yaşamaktan keyif almıştı hep, mutlu bir hayat geçirdiğini söyleyebilirdi. Elbette acılar oldu yaşadıkça, ne kadar yaşarsan o kadar acı olay görürsün derdi hep. Sevdiği bir çok insanın kaybına şahit oldu, cenazelerine katıldı, tanımadığı hayatların trajedilerini izledi haberlerde. Aşık olduğu adamla evlenemedi ah o rahmetli babasının inadı olmasaydı, ama onu çok seven bir adamla evlendi, Allah ondan razı olsun derdi her zaman. Çocuk nasip etmemişti Allah ama çok iyi bir eş ve hayat nasip etmişti. Eşini kaybettiğinde çok ağlamıştı, hatta annesinin ve babasını kaybettiğinden daha fazla. Eşine hiç aşık olmadı ama  emindi aşık olduğu adam dahil hiç kimseyi bu kadar derinden sevemezdi.
Kendi bildi bileli hayatını mutlu ve huzurlu geçirmeye adamıştı, kendi başına gelen olumsuzlukların moralini bozmasını engellemenin yöntemlerini aradı bir süre, sonra şükretmeyi ve sabrı keşfetti. Her olumsuzluğun bir miktar daha kötüsü olduğunu öğrenmişti yaşadıklarından ve aslında olumsuzluk dediklerimizin hiç bitmediğini. Sınav hikmeti denilen sözü anladığında mutluluğunun sırrını bulmuştu. Aşık olduğu adamla evlenemediğinde yıkılmıştı, adam ayrılırken hep mutlu ol demişti, bu sözü dinleyeceğini hiç sanmıyordu o zamanlar. Sonra kocası çıktı karşısına, hatta onu çok da sevmemişti tanıştıklarında ama çok sevilmişti. Sevilmenin verdiği mutlulukla evlendi onunla ki hep şükretti bu kararından ötürü... Annesini kaybettiğinde çok üzülmüştü ama annesinin hayatını düşününce şükretmişti, babası inatçı bir adamdı belki ama aslında gayet mutlu biriydi, uzun ve güzel yaşamış ve hayatında sadece ölürken inatlaşmamıştı. Kardeşi yoktu tıpkı evladının olmaması gibi. Yalnız sanıyordu insanlar onu, eş yok, çocuk yok, kardeş yok, ama hiç yalnız hissetmedi hayatta kendini.
Kar yağarken kahve içmeyi severdi hep ve yine kahvesini hazırlamaya gitmişti mutfağa. Kahvesini alıp pencereye doğru çevrilmiş iki tek kişilik koltuktan kendisinin olana oturdu, diğeri eşine aitti. İki koltuğun arasında bulunan sehpaya kahvesini bıraktı, fiskos masası denirdi bu sehpalara ve bu onu hep gülümsetmişti, ne güzel isim tam yerinde kullanılıyordu. Karın yağışını izlerken kahvesini yudumladı, kahveden sonra yapacaklarını düşündü, kuşlara yem vermeliydi, alt katındaki hasta arkadaşını ziyaret etmeliydi, biraz kuran okuyacak ve nafile namaz kılacaktı. Kahvesinden son yudumu aldı, kar aynı şekilde lapa lapa yağmaya devam ediyordu. Yavaşça doğruldu, acılar, mutluluklar ve en doğrusu bir ömrün izlerini taşıyan yüzünde, hiç eksik olmayan gülümsemesi ile birlikte kuşlara atacağı ekmekleri hazırlamak için mutfağa yöneldi, dilinde tek bir cümleyle "çok şükür"...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder